The Heart firmasının CEO’su ve kurucu ortağı Tomasz Rudolf, Digital Age’in organize ettiği Digital Age Summit için Türkiye’deydi. Girişimciler ve kurumlar arasındaki ilişkilere dair konularda fikirlerini beyan eden Rudolf’un röportajına biz göz atalım;
Kurumlarla startup’lar arasındaki bağlantı merkezi olan The Heart’ın nasıl işlediğini anlatabilir misiniz?
The Heart önde gelen çok uluslu kurumları ‘ölçeklendirilmeye hazır’ teknoloji öncüleriyle bir araya getiren bir bağlantı noktası olmak üzere kuruldu. Biz kurumlara ‘startup kelle avcısı’ ve entegratör olarak destek veriyor, yeni girişimlere adım atabilmeleri için birden çok seçeneğe erişmelerine yardımcı oluyoruz. Dijital dönüşüm sürecinden geçen şirketler için bu, en kestirme yol. Aynı zamanda şirketlerin, işe yararlığı kanıtlanmış ama ölçek, marka ve kaynak sorunu yaşayan küçük firmaları satın almak veya bunlarla ortak olmak suretiyle yeni iş modellerini daha hızlı deneyimlemesine olanak sağlıyor.
Bir kurumun bir startup ile güç birliğine gitme kararında güven unsurunun rolü ne oluyor?
Açık inovasyon ilişkilere dayanır, iki tarafın da güvenilir olması gerekir. Kurumlar startup’a güvenmek, ekibinin, teknolojisinin ve iş modelinin potansiyeline inanmak ihtiyacı hisseder. Startup’ların gelişme sürecinde bu güveni kazanmak çok zordur, ama her mutlu müşteriyle gitgide kolaylaşır. The Heart’ta biz, kendini bir biçimde kanıtlamış, ilk kazançlarını sağlamış, işleri ölçeklendirilmeye hazır startup’lara odaklanıyoruz. Ancak bu ilişki tek taraflı değil. Şirketler de startup ekosisteminde gerekli güveni tesis etmeye çalışıyorlar. Bugünlerde, kötü şöhret çok hızlı yayılıyor. Eğer bir firma ilişkilere hassasiyet göstermiyorsa, etik dışı davranıyorsa ve yatırımcıların zamanını boşa harcıyorsa, hiçbir zaman tercih edilen bir ortak olamıyor.
Kısa sürede başarısızlığa uğramak startup’ların başına sıkça gelen bir durum. Piyasada güvene dayalı bir ilişki kurmaları zor olmuyor mu?
Startup kültürü tıpkı deneylerde olduğu gibi hızlı başarısızlıklara neden oluyor. Bu, buluş yapan birinin laboratuvarında normal karşılanan bir durum. Geçmişte başarısızlığa uğramış deneyimli girişimciler bazen kimi yatırımcılarca “daha güven verici” bulunabiliyorlar. Bunu kendi yaşadıklarımdan biliyorum; çok sayıda şirket kurdum, muhtemelen en fazla deneyimi ise bu şirketlerden birinin iflasıyla elde ettim. Genç şirketler çok şey denerler ve yanılırlarsa da fazla kayıpları olmaz. Kimi zaman dönüş yapmaları ve tamamen yön değiştirmelerinde bir sorun yoktur. Büyük şirketler böyle başarısızlık deneyimlerini kabullenmekte zorlanırlar çünkü bütün işleri, kötü inovasyon kararlarıyla zarara uğrayabilir. Bu nedenle Alphabet gibi firmalar, ana yapının dışında kalarak geleceğin iş modellerini yapılandırmaya odaklanan küçük bir grubun çalıştığı Google X benzeri girişimlere yöneliyorlar.
Yolun başında olan girişimcilere tavsiyeleriniz neler?
Öncelikle, çözmeye değer bir program seçmeleri önemli. Şirket kurmak zordur, ama inandığınız ve sevdiğiniz bir şey için çabalıyorsanız işiniz kolaylaşır. İkincisi, kurucu ortakları akıllıca seçmeleri gerekir. Girişimlerin önemli bir kısmı yönetici kadro içinde yaşanan fikir ayrılıkları nedeniyle başarısız olur. Son olarak, kendinizi çabucak ofisinizin dışına atmanız ve müşterilerinizle iletişime başlamanız gerekir. İyi ilişkiler kurar ve güvenlerini kazanırsanız işinizi geliştirmede onların da yardımını alabilirsiniz.