Biz Türklerin yaşadığı hiçbir coğrafyada yetişmiyor olmasına rağmen, kendi geliştirdiğimiz pişirme tekniği ile Türk kahvesini ortaya koyarak, kahve tarihindeki en ciddi inovasyonlardan birini gerçekleştirmiştik.
Kahveyi Avrupa’ya götüren de biz Türklerden başkası değildir. 1683 yılındaki Viyana Kuşatması ertesi onlarca, belki de yüzlerce çuval kahve çekirdeğini Viyana kapılarında terk etmişiz. Viyanalılar da kahve çekirdeklerine bakıp “yahu olsa olsa deve yemidir bu” demişler ve çuvalları atmaya koyulmuşlar.
Türkleri bilen bir Avusturyalı girişimci tüccar çıkmış “ben hepsini alayım” deyip kalan kahveleri toplamış. Viyana’da bir dükkân açmış. Bu dükkân gayet ilgi gören bir mekâna dönüşmüş. 16 yıl sonra 1699 yılında Osmanlı’nın Paris Sefiri Türk kahvesini Paris’in önde gelenlerine ikram ederek kahvenin Türk kahvesi olarak Avrupa’da hızlıca yaygınlaşmasına destek olmuş. Bu dönemde kahve “kahve” olarak bilinmez, “Türk kahvesi” olarak bilinirmiş.
KAHVE TARİHİNDE İKİNCİ İNOVASYON: TEKNOLOJİ
1908’de başlayan kalkınma dalgası ve 1929-1943 arasındaki finansal gerilemenin ardından İtalyanlar bir kahve makinası icat ederler. Bu makinanın yaptığı kahve de “espresso”dur. Yeni teknolojinin yardımı ile yeni bir ürün geliştirmiştir İtalyanlar. Daha sonra süt de kullanılarak Avrupa’da yeni kahve ürünleri geliştirilmeye devam edilir.
KAHVE TARİHİNDE ÜÇÜNCÜ İNOVASYON: MÜŞTERİ DENEYİMİ
Daha sonra İtalyanlar’ın geliştirdiği espresso’dan ilham alan bir başka girişimci Seattle’da 1971’de açılmış bir kafeyi satın alır ve 1987’den itibaren onu “ev ve iş sonrası bir insanın hayatındaki üçüncü mekan” olarak konumlandırır. 4 dolara yani yaklaşık 15 liraya satmaya başlar bir sütlü espresso kahvesini! Marka zaman içinde “insan ruhuna ilham verme” misyonunu edinir. Bu marka bugün 65 ülkede 21,000 şubede müşteriyle buluşuyor. Yaklaşık 80 Milyar dolarlık bir pazar değerine sahip.
***
Bazen Türkiye’de inovasyon kelimesinin bazı ortamlarda eksik anlaşıldığını görüyorum.
İnovasyon yeni bir değer yaratabilmektir. Yaratılan bu değeri ticarileştirebilmektir.
Mutlaka yeni bir şey keşfetmek değildir. İnovasyon sistematik bir sürecin neticesinde ortaya çıkar. Örneğin, yeni bir ürünü yanlış bir dağıtım sistemi ile dağıtmak, yeni bir değer oluşumunun önüne geçecektir.
Kahvenin dünyada Türk kahvesi olarak bilinmesinden sonra elimizden uçup gidişi hazindir. Kahvenin teknoloji ve müşteri deneyimi inovasyonları ile toplamda 100 Milyar dolarlık bir küresel değere dönüşmesi, inovasyonu anlamak ve anlatmak için güzel bir örnektir.
Seattle’da 1987’lerden sonra büyümeye başlayan kahve şirketinin hisse performansı da bunu net bir şekilde ifade ediyor.
İnovasyon geniş bir pencereden bakabilmeyi gerektirir.
Aynı sektördeki firmalar aynı boyutlarda inovasyon için çalışırlar, örneğin ar-ge veya markalaşma konuları. Bir ürünün müşteriye nasıl ve nerede ulaştırıldığı temel boyutlardır. Yarının kazanan takımları bu temel boyutların dışına çıkarak, analitik ve sistematik bir yaklaşımla yeni değer yaratmanın yollarını bulanlar olacaktır.
İnovasyona çok dar bir pencereden bakan firmalar aslında daha geniş bir pencereden bakabilen rakiplerine büyük fırsatlar bırakırlar. Starbucks da binlerce diğer kafe gibi Seattle’da birkaç kafe olarak kalabilirdi, ancak küresel bir vizyonla müşteri deneyimi inovasyonuna odaklanarak 80 milyar dolarlık bir değer ortaya koyabildi.
Dijital ekonomide başarının temel noktalarından biri, daha geniş bir pencereden dünyaya bakabilmektir. Zorluklarla dolu bu günlerde zaten hepimizin olan biteni anlayabilmek için daha geniş bir perspektife ihtiyacı yok mu?
Twitter da bana sbinici_ den ulaşabilirsiniz. kaynak